Dinarlı can dostlarım,

  • 21 Şubat 2024
  • 55 kez görüntülendi.
Dinarlı can dostlarım,
REKLAM ALANI

Dinarlı can dostlarım,
Kökü Dinarlı bir kardeşinizim. Aslen Akgün (yeregiren) köyündenim. Babam Hacıbişoğlu Mevlüt Aydemir’in oğludur. 1922 doğumlu babam M.Kemal Aydemir askerden sonra 1945 yılında Ankara’ya yerleşmiş. Biz dört kardeş Ankara’da doğduk. Ben 1949 doğumluyum. 20 sene Ankara’da yaşadım. 20 ay askerlikten sonra, İstanbul’a yerleştim. 28 sene orada evli olarak yaşadım. Emekli oldum. 2000 yılında Çorum’a yerleştim. 24 yıldır kitap yazıyorum. ÇORUM HABER’de “PERŞEMBENİN GELİŞİ” başlığı ile makale yazıyorum. Bu güne kadar on kitabım yayınlandı. Hâlâ çalışıyorum. Tezgâhımda beş on eser daha var. Daha fazla bilgiyi “Selahattin Aydemir kim” diye internete sorunca hayatımı okuyabilirsiniz. Son kitabım TARİHİ İNKÂR EDEN SOYKIRIM SUÇLUSU MİTOMANİK DİASPORCI ERMENİLERİ ni internetten temin edebilirsiniz.
Size bir yazı gönderiyorum. Gazete ve dergilere sık sık yazan biri değilim. Arada bir yazarım. Siz de göndermek isterim. Size uyar mı? Bir usul ve erkânınız var mı? Selâmlar ve sağlıklar dilerim. Selâhattin Aydemir – 24 Ocak 2024
AĞLAYAN BADEM AĞACI
Ağaçlar da, çiçekler de düşünür, konuşur, sevinir ve üzülür. Çünkü her canlının ruhu vardır. Selahattin AYDEMİR
ÖNCE VATAN dergisinin 2013 yılı, 13 ncü sayısında yayınlanan hâdiseyi yaşayan Emekli Albay Mithat IŞIK’ın ağzından bilgilerinize sunuyorum.
AĞLAYAN BADEM AĞACI
“-Yıl 1990. Mardin Midyat’a bağlı BOSTANLI Köyünde bulunan Jandarma Bölük Merkezine tayin edildim. Hem vazifem, hem çevreyi tanımak için köyleri gezerken, yolumuz BAĞÖZÜ KÖYÜ’nden geçiyordu. Köy, DARGEÇİT istikametinden sırtını kayalıklara dayamış küçük bir yerleşim yeri. Köye girmeden dağın eteğindeki okul hemen göze çarpıyor. Tek katlı iki derslikli, iki odalı, şirin bir okul 1986 yılından beri öğretime kapalı imiş.
Bu okul açıkta duruyor. Ne çiti var ne duvarı var. Okulun bakımsız bahçesinin köşesine yakın bir yerde bir BADEM AĞACI var. Ayrıca köyün civarında ve tarla sınırlarında belki kendiliğinden büyümüş, belki birileri dikmiş olan onlarca BADEM AĞAÇLARI var.
Fakat okulun bahçesinin kenarındaki Badem Ağacı farklı! Bu ağacın yaprakları ne yeşil, ne sarı. Ağaç normal meyvesini de vermemiş. Dallar üzerinde tek tük olmamış ve rengi soluk bademler var. Yapraklara dikkatle bakınca, öteki badem ağaçlarına benzemediğini görüyorsunuz. Yapraklardan su damlıyor. Dikkatle bakınca ağacın genel durumunda bir kasvet bir mahzuniyet, bir gariplik hissediyorsunuz. Bütün ağaçların üzerinde kuşlar var, arılar var, kelebekler uçuşuyor. Bu ağaca konan yok. Sadece ara sıra tam tepesine yeşil, beyaz, gri renkli uzun kuyruklu bir küçük kuş konuyor. Ağacın ıssızlığını hissediyorsunuz. Sanki ağaç tabiata küsmüş.
Buna mukabil köydeki diğer ağaçları, baharla çiçek açıyor. Yemyeşil taze yapraklara bürünüyor. Mis gibi kokuyor. Zamanı gelince dalar badem ile doluyor. Kuşlar, bal arıları, yaban arıları, kelebekler, uçan ve uçamayan rengârenk böcekler ile bütün ağaçlar cıvıl cıvıl hayat dolu.
Ama okulun duvarının köşesindeki badem ağacının yaprakları solgun, üzgün, durgun. Yaprakarından çileyen gözyaşlarını andıran su damlıyor. Ağaca baktığınızda yaşlı ağaç ve hüzün ruhunuzu kaplıyor.
Hemen yakınında okul var. Okula bakıyorsunuz. Aynı mahzuniyeti hissediyorsunuz. Okulun önüne geliyorsunuz. Kapısı kapalı. Camlar sağlam ama toz ve örümcek ağları kaplamış. İçerisi görünmüyor.
Ben ellerimi başımın iki yanına aldım, dikkatle sınıfların içine baktım. Tahtada yıllar evvel yazılmış ’OKULUMUZ AÇILDI‘ yazısı var. Duvarda asılı fişler var. Kiminin ipi kopmuş, sallanıyor. Okulun her tarafında hüzün var. Ancak okula hiç kimse zarar vermemiş. Kapısı, penceresi sağlam. Sıralar, masalar yerli yerinde duruyor.
Etrafımda yaşları beş ile on bir arasında değişen on beş kadar çocuk var. Meraklı, şaşkın bakışlarla beni izliyorlar. Sempatik davranarak bazılarının saçını okşuyorum. Kumanyamda şeker var. Hepsine birer tane verdim. İsimlerini soruyorum. Bu ağaç neden açmıyor diye soruyorum. Çocuklar, “Eskiden açıyordu, beş altı yıldır açmıyor. Yaşlı da ondan, kurudu galiba” gibi cevaplar veriyorlar. Çocuklarla vedalaşıp, beni bekleyen REO aracına doğru yürümeye başladım. Badem ağacının yanından geçerken gözlerimle tek tek yapraklarını öperek yürüyorum. REO’ya bindim. BOSTANLI ve BELEN KÖYERİNE gitmek üzere hareket ettik. Çocuklar hep birlikte bana el sallıyor. Ben de onlara el sallıyorum. Tuhaf duygular içindeyim. Vazifem gereği, silâhım elimde ve etrafı gözetleyerek gidiyoruz. Çünkü her an bir pusu olabilir. Dar ve toprak yoldan dikkatle ilerleyip, BOSTANLI KÖYÜNDEKİ Bölük Merkezine geldik. Saat. 15.00, Mevsim yaz, aylardan ağustos. Hava oldukça sıcak. &
Biz merkezde dinlenirken, yol emniyeti için çıkan komanda timleri de sırayla üs merkezine döndüler.Daha sonra CEHENNEM DERESİNDE yapacağımız operasyonun planını görüştük. Cehennem Deresi İDİL-DARGEÇİT-MİDYYAT arasında önemli bir mevki. Tam ortasından DİCLE nehrinin geçmesi önemini daha da artırıyor. Aslında ismi gibi CEHENNEM DERESİ falan değil. Bir tabiat harikası geniş ve uzun bir va:di. Su bol. toprağı bereketli. Bağ, bahçe, yeşillik ve meyve ağaçları ile dolu. Balık bile var. İki tarafında da pek çok mağara ve kaya oyukları olması teröristlerin tam aradığı bölge.
Bu bölgede pek çok operasyon gerçekleştirdik. Pek çok mühimmat, mermi, tahrip malzemesi ele geçirdik. Operasyona giderken ve dönerken yolumuz BAĞÖZÜ KÖYÜNDEN geçiyor. Köyün çocukları, gençler yola dizilip bize el sallıyor. Ben de her seferinde o BADEM AĞACINA bakıyorum. Ne zaman, hangi mevsimde geçsem, o ağaç hepsinde farklı duruyordu. Sanki yalnız, sanki bir derdi var, sanki bir şeyler söylemek istiyor gibi geliyordu bana. 1990 nın kışını da birçok operasyonlar ile geçirdik. Pek çok teröristi etkisiz hâle getirdik.
1991 in baharı geldi. Birçok bahar operasyonları yaptık. Bahar mevsimi münasebetiyle her yer yemyeşil. Tabiat canlanmış. Ağaçlar açmış. Her yer cennet gibi. Kuş sesleri, arı vızıltıları, rengârenk kelebekler, çiçekler, börtü böcek kış sonrası birbirini özlemiş gibiler. Tabiat cıvıl cıvıl tam bahar havası. Yine BAĞÖZÜ’nden geçiyoruz.Gözüm badem ağaçlarında. Yol boyunca hepsi çiçek açmış. Mis gibi kokuları etrafa yayılmış. Köye girince hemen okulun önündeki badem ağacına baktım. Ne kış, ne bahar umuru değil. Solgun rengi, yorgun ve durgun hâli hiç değişmemişti. REO’muzla geçerken, gözden kaybolana kadar baktım. Bir çaresizlik, bir suçluluk hisleri ile gözlerim doldu. Ağacın o yaslı hâline üzülerek CEHENNEM DERESİ’NE doğru yolumuza devam ettik. Bahar geçti gitti. Ardından yaz geldi gitti. Sonbahar kış derken 1991 yılı da bitti.
1992 nin kışında yine çok başarılı operasyonlarımız oldu. Çoktan bitmesi gereken terör bir türlü bitmiyordu. Amerika başta olmak üzere Nato müttefikimiz Avrupa terörü destekliyordu. Ermenistan, Yunanistan başta olmak üzere bütün Müslüman komşularımız bile teröriste kucak açmıştı. Buna rağmen çok başarılı kış operasyonları yaptık. Kış boyunca hiç durmadık. Bahara hazırlanan terör yuvalarını anında bastık. Pek çok terörist teslim oldu. Hepsi kaçırılmış zorla ve tehdit eline silah verilmiş, saf temiz Kürt çocukları idi.
Ne zaman BAĞÖZÜ KÖYÜNDEN geçsem, mutlakla durur bir kaç dakika o badem ağacına bakarım. Ne ölü idi ne diri. Ağaçta beni çeken bir şey var. Durgun, suskun, küskün, bitkin hâliyle sanki bana bir şey anlatmaya çalışıyor.
21 Mart 1992 NEVRUZ BAYRAMI gelmeden halkımız huzur içinde NEVRUZ KUTLAMASI yapsın diye peş peşe operasyonlar yaptık. Operasyon bölgemiz, BAĞÖZÜ KÖYÜ- ILISI KÖYÜ –TEMELLİ KÖYÜ-SİT DAĞI arasında bir arazi idi. Biz gizlenmiş mağaralarda terörist ararken, pusuya yatmış teröristler ateş açtı. Defalarca teslim ol çağrısı yaptık. Onlar ateş açtı. Hiç zayiat vermeden ONBEŞ TERÖRİSTİ SİLAHLARI İLE BİRİKTE ÖLÜ olarak ele geçirdik. Dargeçit’e döndük. Birçok teröristler hain planlarını yapamadan öldürüldü. Diğerleri teslim oldu.
Bu sayededir ki 21 Mart 1992 Nevruz Bayramı olaysız ve huzur içinde kutlandı. NİSAN ayına girdik. İhbar üzerine İDİL birliği ve BOSTANLI birliği ile müşterek geniş kapsamlı operasyona gidiyorduk. Yolumuz yine BAĞÖZÜ köyünden geçiyordu. Köye yaklaştıkça içimi heyecan kapladı. O ağacı yine öyle mi göreceğim merak ve korkusu ile gözlerimi kapadım. REO şoförü asker benle gide gele her şeyi biliyordu. Tam ağacın yanına gelince durdu. Gözlerimi açtım.
Ne göreyim!
Badem ağacı çiçek açmıştı!
Ağaç pamuk tarlası gibi bembeyaz çiçeklerle donanmıştı. Taptaze açık yeşil minik minik yapraklar,“BAK İŞTE HEPİMİZ AÇTIK”diyordu. Hemen REO’dan inip ağaca doğru yürüdüm. Ağacın dibine geldim. Reo’yu gören çocuklar da peşim sıra geldiler. On beş –yirmi çocuk hep beraberiz. Kuşlar, arılar, kelebekler, böcekler askerden dönen arkadaşlarına kavuşmuş gibi sanki ağacın dallarını öpüyor, sarılıyor gibiydi. Sırf bu ağaca mahsus şölen vardı. Evet, resmen tabiat kendini kutluyordu. Ben gayriihtiyarî ağacın dallarını seviyorum, yaprakları ellerimle okşuyorum. İnanamıyorum. Gözlerimi kapatıp derin derin nefes alıp, mis gibi kokan havayı içime çekiyorum. Bu harika havanın ciğerlerime dolduğunu hissediyorum. Tüm vücudum sanki başka bir boyutta gibi. Nihayet bu ulvi ortama dayanamayan gözlerim musluklarını açıyor. Yanaklarımdan akan gözyaşları ile ellerimi yıkayıp çiçekleri, yaprakları okşuyorum. Sanki karşımda BAĞÖZÜ’nün çocukları var. Saçlarını seviyorum. Badem ağacı benle konuşuyor. Sanki bilerek, Mavi beremin üzerine konfeti gibi çiçeklerini döküyor. Âdeta, tarifi imkânsız bir huzur havuzunun, saadet balonunun içindeyim. Kendimi kuş gibi hafif hissediyorum.Rüya mı gerçek mi farkında değilim. Kendimi toplamaya çalışıyorum. Gözlerimi açtım Kıbleye döndüm. Ellerimi açıp:
“Allah’ım sana şükürler olsun. Benim ağlayan hüzünlü badem ağacım çiçeklerini açtı. Bizimle barıştı. Ağlamayı, yas tutmayı bıraktı. Hayata döndü.” diye duamı yaptım.
Arkama döndüm baktım ki otuz kadar çocuk hepsi dua ediyorlar. Mataradaki suyumu ağacın dibine döktüm. Sırt çantamdaki şekerleri çocuklara dağıttım. Badem ağacı tabiatla ve bizle barıştı.
&
PEKİ NE OLMUŞTU DA BADEM AĞACI ALTI SENE HAYATA KÜSMÜŞTÜ?
1985 yılında Bağözü köyüne tayin edilen yirmi yaşında ki öğretmen teneffüste ve sıcak günlerde okul bahçesinde bulunan bu ağacın altında dinlenirmiş. Çocuklara onun gölgesinde ders verir, spor yaptırırmış. Köy halkının sevdiği saydığı bir öğretmen imiş. Her şey güzel güzel gidiyormuş.
Yıl 1986, bir gece okulu basan teröristler, okulda yatıp kalkan genç öğretmeni yatağından kaldırıp bağlıyorlar.Badem ağacının dibine getirip orada kurşuna diziyorlar. Bu da yetmiyor. Cesedini badem ağacına asıyorlar. Sabaha kadar badem ağacının koynunda kalan öğretmeni sabah öğrencileri görüyor. Tabi çocuklar şok oluyor. Çocuklar başka öğretmen de gelse bir daha okula giremiyor; Badem ağcı da bir daha açmıyor.
21 MART 1992 de Nevruz operasyonunda öldürülen on beş terörist, bu kahraman öğretmeni öldüren grupmuş. Tamamı operasyonda öldürülmüş.”
MİTHAT IŞIK- EMEKLİ ALBAY
Özel Harp Uzmanı- 1990- 1992-
Mardin-Dargeçit ilçesi- Bağözü Köyü
–&–

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ